hadi hoppaaaaaaaa :)))
fazlaca hazırcevap, bildiğini okuyan, kimseyi takmayan, dik kafalı, acayip neşeli, durduğu yerde müzik duyduğunda oynayan (yer farketmiyor) veee ÖZGÜR....
27 Ağustos 2015 Perşembe
Atatürk ün Fidan Dikma Sevdası !!
Atatürk ün etimesgut köyünde yaşlı bir dostu vardı. adam eski rumeli göçmenlerindendi. Atatürk le pek teklifsiz, senli benli konuşurlardı.
fidan dikme, ankara ağaçlandırma ve yeşertme merakı, atatürk ü hergün çiftliğe çekiyordu. toprakların bir bölümünde, türlü denemelere rağmen ağaç tutturulamamıştı.
Atatürk ısrarla, toprağı tahlil ettirip, çeşitli fidanları diktiriyordu. hiçbiri istenen ve beklenen sonucu vermiyordu.
Atatürk ün bu işle çok uğraşıp didindiğini ve bu yüzden çok da üzüldüğünü gören etimesgutlu yaşlı adam, birgün:
- a be paşam, dedi. zor işlerden hoşlanırsın, olmayacağı oldurmak istersin ama bu toprak kıraçtır. fidan tutmaz, niçin bu kadar zorlanırsın?
Atütürk:
-mademki topraktır, mutlaka tutacak!...diye kestirip attı.
yaşlı adam:
-benim demin topraktır dediğime bakma, diye ekledi. toprak dedimse, söz gelişi söyledim. burası toprak olsaydı; dediğin doğru olurdu. fakat bu toprak değil ki...
her düşünceye, her görüşe saygı duyan atatürk sordu:
-ya nedir öyleyse?...
-kayadır!...
-amma yaptın ha? bunca ziraat mühendisi baktı, topraktır, dediler!...
-ne dediklerini bilmem. fakat onlar habire bu toprağın yüzünde dolaşıyorlar. oysaki bu ince yüzün alt tarafı, boydan boya, düpedüz kayalıktır. inanmazsan kazdır.
Atatürk, bu cahil fakat toprağın dilinden çok iyi anlayan deneyimli adamın sözünü dinledi. toprağın değişik yerlerini kazdırdı. nereye kazma vurulduysa, otuz, kırk santim altta yekpare, sert bir kayanın varlığı anlaşıldı.
Atatürk sordu:
-neden bunu şimdiye kadar bana söylemedin?
-sen okumuşların sözüne daha çok inanırsın da ondan!...
Atatürk:
-bu sözün doğrudur, dedi. ben okumuşların sözüne daha çok inanırım. fakat bu yaşa kadar toprakla uğraşan sana da inanırım. çünkü, bu işte sen de "okumuş sayılırsın!..." dedi.
Atatürk ün etimesgut köyünde yaşlı bir dostu vardı. adam eski rumeli göçmenlerindendi. Atatürk le pek teklifsiz, senli benli konuşurlardı.
fidan dikme, ankara ağaçlandırma ve yeşertme merakı, atatürk ü hergün çiftliğe çekiyordu. toprakların bir bölümünde, türlü denemelere rağmen ağaç tutturulamamıştı.
Atatürk ısrarla, toprağı tahlil ettirip, çeşitli fidanları diktiriyordu. hiçbiri istenen ve beklenen sonucu vermiyordu.
Atatürk ün bu işle çok uğraşıp didindiğini ve bu yüzden çok da üzüldüğünü gören etimesgutlu yaşlı adam, birgün:
- a be paşam, dedi. zor işlerden hoşlanırsın, olmayacağı oldurmak istersin ama bu toprak kıraçtır. fidan tutmaz, niçin bu kadar zorlanırsın?
Atütürk:
-mademki topraktır, mutlaka tutacak!...diye kestirip attı.
yaşlı adam:
-benim demin topraktır dediğime bakma, diye ekledi. toprak dedimse, söz gelişi söyledim. burası toprak olsaydı; dediğin doğru olurdu. fakat bu toprak değil ki...
her düşünceye, her görüşe saygı duyan atatürk sordu:
-ya nedir öyleyse?...
-kayadır!...
-amma yaptın ha? bunca ziraat mühendisi baktı, topraktır, dediler!...
-ne dediklerini bilmem. fakat onlar habire bu toprağın yüzünde dolaşıyorlar. oysaki bu ince yüzün alt tarafı, boydan boya, düpedüz kayalıktır. inanmazsan kazdır.
Atatürk, bu cahil fakat toprağın dilinden çok iyi anlayan deneyimli adamın sözünü dinledi. toprağın değişik yerlerini kazdırdı. nereye kazma vurulduysa, otuz, kırk santim altta yekpare, sert bir kayanın varlığı anlaşıldı.
Atatürk sordu:
-neden bunu şimdiye kadar bana söylemedin?
-sen okumuşların sözüne daha çok inanırsın da ondan!...
Atatürk:
-bu sözün doğrudur, dedi. ben okumuşların sözüne daha çok inanırım. fakat bu yaşa kadar toprakla uğraşan sana da inanırım. çünkü, bu işte sen de "okumuş sayılırsın!..." dedi.
Aral Gölünün Sonu
ölümüne yol açan karar verilmeden önce Aral gölü dünyanın en büyük dördüncü gölüydü. 1960 lı yıllarda yöneticiler, özbekistan, türkmenistan ve kazakistan ı pamuk üretim merkezi ilan etti. bu karar aral gölü için sonun başlangıcı oldu. bölgenin kurak bir iklimi vardı. bu nedenle pamuk tarlalarının sulanması gerekiyordu. aral gölü nün can damarı olan ceyhun ve seyhun nehirlerinin suları kesilerek pamuk tarlalarının sulanması için kullanılacaktı. büyük bölümü özbekistan sınırları içinde yer alan turan ovası nda dev sulama kanalları açıldı. ilk başlarda her şey iyi gitti. özbekistan, pamuk üretiminde dünya birinciliğine kadar ulaştı. bölgenin nüfusu da 14 milyondan 27 milyona kadar çıktı. ancak kısa zamanda elde edilen kazancın ağır faturası da ortaya çıkmaya başladı. bölgedeki su dengeleri bozuldu. tarım alanlarını sulamada kullanılan küçük akarsuların birçoğu ceyhun ve seyhun nehirlerine ulaşamaz oldu. bilinçsiz sulama ve sızdıran kanallar nedeniyle tarım alanları tuzlanarak çoraklaşmaya başladı.
ceyhun ve seyhun nehirlerinin sularının kesilmesi aral gölü için de tam bir felakat oldu. yeterli su gelmediğinden göl kurumaya başladı. 20 yıl içinde, göl yüzde kırkını kaybetti. göl kıyısında bulunan bazı yerleşim yerleri sahilden 70-80 kilometre uzakta kaldı. bugün, göl ikiye hatta üçe bölünmek üzeredir.
göldeki balıkçılık ve ulaşım faaliyetleri daha 1975 yılında son erdi. gölde mineral ve tuz oranı arttığından 200 kadar canlı türü yok oldu. bugün gölde, ticari değeri olmayan birkaç çeşit balık tutulabilmektedir. gemi ve tersanelerde çalışan ya da balıkçılıkla geçinen binlerce aile de işsiz kalmış durumdadır.
göl alanının küçülmesiyle birlikte bölgenin iklimi de değişmeye başladı. göl çevresindeki ılıman iklim giderek sertleşti. yazları kısa ve kurak, kışları uzun ve soğuk geçen karasal iklime dönüştü. bölgede yılın neredeyse üç ayı kum fırtınalarıyla geçmeye başladı. bu fırtınalar gölün kuruyan yatağındaki tuzlu kumları 250 kilometre uzağa kadar taşıyabilmektedir. bu da insan sağlığı açısından büyük sorunlara yol açmaktadır. bölgede kansızlık, kanser, astım, bronşit. böbrek ve akciğer hastalıkları neredeyse 30 kat artmış durumdadır. bebek ölümü oranında ise bölge dünyada birinci sıraya yükselmiştir.
ölümüne yol açan karar verilmeden önce Aral gölü dünyanın en büyük dördüncü gölüydü. 1960 lı yıllarda yöneticiler, özbekistan, türkmenistan ve kazakistan ı pamuk üretim merkezi ilan etti. bu karar aral gölü için sonun başlangıcı oldu. bölgenin kurak bir iklimi vardı. bu nedenle pamuk tarlalarının sulanması gerekiyordu. aral gölü nün can damarı olan ceyhun ve seyhun nehirlerinin suları kesilerek pamuk tarlalarının sulanması için kullanılacaktı. büyük bölümü özbekistan sınırları içinde yer alan turan ovası nda dev sulama kanalları açıldı. ilk başlarda her şey iyi gitti. özbekistan, pamuk üretiminde dünya birinciliğine kadar ulaştı. bölgenin nüfusu da 14 milyondan 27 milyona kadar çıktı. ancak kısa zamanda elde edilen kazancın ağır faturası da ortaya çıkmaya başladı. bölgedeki su dengeleri bozuldu. tarım alanlarını sulamada kullanılan küçük akarsuların birçoğu ceyhun ve seyhun nehirlerine ulaşamaz oldu. bilinçsiz sulama ve sızdıran kanallar nedeniyle tarım alanları tuzlanarak çoraklaşmaya başladı.
ceyhun ve seyhun nehirlerinin sularının kesilmesi aral gölü için de tam bir felakat oldu. yeterli su gelmediğinden göl kurumaya başladı. 20 yıl içinde, göl yüzde kırkını kaybetti. göl kıyısında bulunan bazı yerleşim yerleri sahilden 70-80 kilometre uzakta kaldı. bugün, göl ikiye hatta üçe bölünmek üzeredir.
göldeki balıkçılık ve ulaşım faaliyetleri daha 1975 yılında son erdi. gölde mineral ve tuz oranı arttığından 200 kadar canlı türü yok oldu. bugün gölde, ticari değeri olmayan birkaç çeşit balık tutulabilmektedir. gemi ve tersanelerde çalışan ya da balıkçılıkla geçinen binlerce aile de işsiz kalmış durumdadır.
göl alanının küçülmesiyle birlikte bölgenin iklimi de değişmeye başladı. göl çevresindeki ılıman iklim giderek sertleşti. yazları kısa ve kurak, kışları uzun ve soğuk geçen karasal iklime dönüştü. bölgede yılın neredeyse üç ayı kum fırtınalarıyla geçmeye başladı. bu fırtınalar gölün kuruyan yatağındaki tuzlu kumları 250 kilometre uzağa kadar taşıyabilmektedir. bu da insan sağlığı açısından büyük sorunlara yol açmaktadır. bölgede kansızlık, kanser, astım, bronşit. böbrek ve akciğer hastalıkları neredeyse 30 kat artmış durumdadır. bebek ölümü oranında ise bölge dünyada birinci sıraya yükselmiştir.
Ağustos Depremi ve İçkiiiiiiiii
o zaman çalışıyordum istanbulda oturuyorduk tanrım o nasıl bir sarsıntıydı o nasıl bir rüzgar sesisdi bir uğultuyla uyanmıştım o sese fırladım yataktan ve o 45 saniye varya o halde koşuşum salona varışım evde eşimi arıyorum o mu ne yapıyor şimdi insana ne garip geliyor o ise içki yüzünden salonda yerde sızmış kalmış evet yanlış duymadınız sızmıştı ve o saniyeler içinde onu ayıltmaya çalıştım gözünü açtığında sarsıntı geçmişti herkes dışarıdaydı binada bir tek biz vardık ve kapımızı vurdular dışarı çıkın diye....ayıldığında söylediği kelime ne oldu ya.... bense o anda deprem olduğunun bile farkında değilim ne olduğunu anlayamadım....çünkü ilk yaşadığım depremdi...
ne olursunuz içmeyin şu içkiyi sevdiklerinizi düşünün içmeyin...
ve benim eşim bu depremden sonraki depremleri hissettiğinde o kadar korkmuştuki belkide eşime ilk kez içki yaramıştı adam belkide o büyük depremi hissetse kalp krizi geçirecekti allah korusun... bazen takılırdım ona iyiki o gece sızmış durumdaydın diye halada inkar ediyor ben içkili değildim diye ... ya bu içkiyi içenler bu alkolik olanlar neden evet ben böyleyim deyip kabul etmezler anlamıyorum...
o zaman çalışıyordum istanbulda oturuyorduk tanrım o nasıl bir sarsıntıydı o nasıl bir rüzgar sesisdi bir uğultuyla uyanmıştım o sese fırladım yataktan ve o 45 saniye varya o halde koşuşum salona varışım evde eşimi arıyorum o mu ne yapıyor şimdi insana ne garip geliyor o ise içki yüzünden salonda yerde sızmış kalmış evet yanlış duymadınız sızmıştı ve o saniyeler içinde onu ayıltmaya çalıştım gözünü açtığında sarsıntı geçmişti herkes dışarıdaydı binada bir tek biz vardık ve kapımızı vurdular dışarı çıkın diye....ayıldığında söylediği kelime ne oldu ya.... bense o anda deprem olduğunun bile farkında değilim ne olduğunu anlayamadım....çünkü ilk yaşadığım depremdi...
ne olursunuz içmeyin şu içkiyi sevdiklerinizi düşünün içmeyin...
ve benim eşim bu depremden sonraki depremleri hissettiğinde o kadar korkmuştuki belkide eşime ilk kez içki yaramıştı adam belkide o büyük depremi hissetse kalp krizi geçirecekti allah korusun... bazen takılırdım ona iyiki o gece sızmış durumdaydın diye halada inkar ediyor ben içkili değildim diye ... ya bu içkiyi içenler bu alkolik olanlar neden evet ben böyleyim deyip kabul etmezler anlamıyorum...
Kağıdın İcadı
Kağıt M.S. 105 de Ts ai tarafından Çin de icat edilmiştir. Pasifik Adalarında kullanılan tapa kumaşı gibi, dut ağacının gövdesinden yapılmıştır.Marko Polo zamanında, Uzakdoğu da bitki lifleri tabaka oluşacak kadar sıkıştırılarak yapılırdı. Çin de bu zamanda, dini seremonilerde kağıttan eşya ve minyatürler kullanılırdı. M.S. 739 da yaldızla kaplanmış para cenaze törenlerinde iş görüyordu. Eski Mısırlılar Nil kenarında biten bir saz olan papirüsyapraklarını kağıt gibi kullanırlardı.i Parirus 1-3 m. arası yeşil yapraklı, hoş görünümlü bir sazdır. Bundan, kağıttan başka kayık, örme sepet, yelken ve ip yapıldığı gibi bu saz yenilebilirdi de..
Romalılar daha sonra koyun derisini incecik keserek parşömen yapmışlardır. Birkaç asır bütün Avrupa da bunu kullanmayı başarmışlardır. 1495 de İngiltere de ilk kağıt fabrikası kurulmuş istek yetersizliğinden iflas edip kapanmıştı. 1586 da tekrar bu maceraya atılıp, becermişlerdir. İlk zamanlar teknik aynı olmasına karşın bu işlem yorucu idi. 19. yüzyılda işlemler çok daha kolaylaşmıştır. O zamanlar işlem için gerekli maddeler: bitki, kumaş lifleri, tahta hamuru, kimyevi madde ve toprak, desen ve boyalardı. Bunlar çeşitli bölmelere yerleştirilip kurutulur ve sıkıştırılır. Sonra yıkanıp ağartılırdı. Daha sonraları plastikten bile yararlanılmıştı.
Kağıt M.S. 105 de Ts ai tarafından Çin de icat edilmiştir. Pasifik Adalarında kullanılan tapa kumaşı gibi, dut ağacının gövdesinden yapılmıştır.Marko Polo zamanında, Uzakdoğu da bitki lifleri tabaka oluşacak kadar sıkıştırılarak yapılırdı. Çin de bu zamanda, dini seremonilerde kağıttan eşya ve minyatürler kullanılırdı. M.S. 739 da yaldızla kaplanmış para cenaze törenlerinde iş görüyordu. Eski Mısırlılar Nil kenarında biten bir saz olan papirüsyapraklarını kağıt gibi kullanırlardı.i Parirus 1-3 m. arası yeşil yapraklı, hoş görünümlü bir sazdır. Bundan, kağıttan başka kayık, örme sepet, yelken ve ip yapıldığı gibi bu saz yenilebilirdi de..
Romalılar daha sonra koyun derisini incecik keserek parşömen yapmışlardır. Birkaç asır bütün Avrupa da bunu kullanmayı başarmışlardır. 1495 de İngiltere de ilk kağıt fabrikası kurulmuş istek yetersizliğinden iflas edip kapanmıştı. 1586 da tekrar bu maceraya atılıp, becermişlerdir. İlk zamanlar teknik aynı olmasına karşın bu işlem yorucu idi. 19. yüzyılda işlemler çok daha kolaylaşmıştır. O zamanlar işlem için gerekli maddeler: bitki, kumaş lifleri, tahta hamuru, kimyevi madde ve toprak, desen ve boyalardı. Bunlar çeşitli bölmelere yerleştirilip kurutulur ve sıkıştırılır. Sonra yıkanıp ağartılırdı. Daha sonraları plastikten bile yararlanılmıştı.
Adam ile Tilki !!
"zarar ile oturur öfkeyle kalkan" derler,
bunun için şu masalı söylerler.
nasılsa birgün tilki tuzağa yakalanır,
tuzak kuran öfkeli bir adamdır.
tavukları yiyor diye
düşman olmuştur tilkiye.
hemen öç almak ister,
-uzun kuyruğuna der,
bir paçavra bağlayayım şu bayın,
ateşleyim de güzelce,
görsün cezasını hainliğinin.
ve sonunda böylece,
bay tilkiyi ateşler.
-haydi bayım yolun açık olsun, der.
canı yanınca tilki bir tarlaya saklanır,
bu tarla o adamın ekili tarlasıdır.
bir senelik emeği bir an içinde yanar,
ah vah eder ya adam, ama ne işe yarar.
"zarar ile oturur öfkeyle kalkan" derler,
bunun için şu masalı söylerler.
nasılsa birgün tilki tuzağa yakalanır,
tuzak kuran öfkeli bir adamdır.
tavukları yiyor diye
düşman olmuştur tilkiye.
hemen öç almak ister,
-uzun kuyruğuna der,
bir paçavra bağlayayım şu bayın,
ateşleyim de güzelce,
görsün cezasını hainliğinin.
ve sonunda böylece,
bay tilkiyi ateşler.
-haydi bayım yolun açık olsun, der.
canı yanınca tilki bir tarlaya saklanır,
bu tarla o adamın ekili tarlasıdır.
bir senelik emeği bir an içinde yanar,
ah vah eder ya adam, ama ne işe yarar.
askerim
sizler bizim için çarpıştınız,
yurdunuz için düşmana karşı koydunuz,
kiminiz elinizi, kiminiz ayağınızı yitirse de,
vatanım önde gelir dediniz.
bu acı günler ne zaman bitecek,
asker analarının yüzü ne zaman gülecek.
şerefle, gururla yolladılar askere,
olsa başka evladı elbet onu da gönderecek.
başka analar, babalar ağlamasın.
ne olur yüreklerimiz yanmasın.
bitsin artık bu karanlık günler,
düşmanlarımız halimize gülmesin.
gelin birlik olalım hepimiz kardeşiz.
elbet yeri geldiğinde kükremeyi biliriz.
kardeş kardeşi vurmasın yeter ki ne olur,
biz her yerde haddimizi biliriz.
sizler bizim için çarpıştınız,
yurdunuz için düşmana karşı koydunuz,
kiminiz elinizi, kiminiz ayağınızı yitirse de,
vatanım önde gelir dediniz.
bu acı günler ne zaman bitecek,
asker analarının yüzü ne zaman gülecek.
şerefle, gururla yolladılar askere,
olsa başka evladı elbet onu da gönderecek.
başka analar, babalar ağlamasın.
ne olur yüreklerimiz yanmasın.
bitsin artık bu karanlık günler,
düşmanlarımız halimize gülmesin.
gelin birlik olalım hepimiz kardeşiz.
elbet yeri geldiğinde kükremeyi biliriz.
kardeş kardeşi vurmasın yeter ki ne olur,
biz her yerde haddimizi biliriz.
Safiye Ali (ilk Kadın Doktorumuz)
Memleketimizde kızların üniversitelere girmesi 1914 yılında olmuştur. Kızların kabul edildiği ilk yükseköğretim kurumları fen ve edebiyat fakülteleridir. Tıp fakültesi ise Türk kadınına kapılarını 16 Eylül 1921 tarihli Mebusan Meclisi kararıyla açmıştır. Ancak memleketimizin ilk kadın doktoru tıp tahsilini Almanya da Würzburg Üniversitesi nde yaparak 1922 yılında Türkiye ye dönen Safiye Ali dir. Çocuk hastalıkları mütehassısı olan Safiye Ali, 1930 yılına kadar İstanbul Nuruosmaniye deki muayenehanesinde çalışmıştır..
ESKİ KOCA MI ???
Benim salak eski kocam benden boşandıktan sonra; ha babam şu saçmasapan sitelere girip çıkmaya başlamış..Onun msn sinde kayıtlı olduğumdan mı yoksa kendi özellikle mi benim msn adresimi yazıyor bunu bilemiyorum. Yok arkadaş siteleri, yok abuk sabuk kadınlı kızlı sitelerden bana durmadan beni aramadın hala, hayatım ben senin için burdayım, hadi aç kameranı gibi mailler geliyor..Be adam! be salak herif git kendine başka bir uğraş bul. Etraf zaten karı kız kaynıyor. Bu adam benim üzerime evlendi de boşandı bile..4 sene içinde:)) Vay be! karı bir sene olmadan evi terketti. Ben bu adama 17 sene fazladan dayanmışım. Herif alkolik abi. İçtimi zıkkımı kişilik bozukluğu yaşıyor. Geçenlerde attığı bu sitelerden birine gireyim, allahaşkına nedir bu dedim:(( aman yarabbim! girmez olsaydım..Çıkma da çıkamıyorum..Ama bir tanesi çok eğlenceli..Twoo diye bir yer. Oraya da beni üye yapmış eşoğlusu. Ay ama profilime baktı dimi adam:)) anında engelliyorum bir daha gelemiyor...Bu beni çok eğlendiriyor...Adamın benden sonra evlendiği karılar ha babam bana mesaj atar durur. Bunlardan bu evlenip boşanan iyice salak. Karı bana herif hakkında yazmadığını bırakmamış..17 sene yaşadığım adam meğer tecavüzcu sapıkmış. Bunu kadın bana yazmış..Allahım koptum gülmekten. Bir de bana siz tencere kapak birbirinizi iyi bulmuşsunuz, ben yeni boyfriend le mutluyum demesin mi? Yavrum sizin gibilere adam çok. Ne var yani. Birinin altından kalkar, birinin altına yatarsınız. Tencere kapak demişken; aman allah korusun beni bu adamdan..Herif hala onu mahkemelere şikayet edeyim diye uğraşıyor..Birlikte ortak olduğumuz bir villa vardı. Karıya para yedirecem diye g.. sıkışmış. Hakkını bana sattı. Daha doğrusu oğlumuzun hakkını parayla aldım şerefsizden. Çünkü oğlumuzun üstüne yapmadı o evi. Yalvardım gel oğlumuzun üstüne yapalım dedim. Bana söylediği; yemezler canım olmuştu. Sonunda ne oldu? Belki maddi anlamda çok sıkışacağım. Ama seni satın aldım oğlum ben.....
Neyse ben kilitleri değiştirmiştim. Herif gitmiş eve girmek istemiş. Baktı giremiyor camdan zorla evime girmiş. Be salak! Ne arıyorsun benim evimde. Ondan sonra da bana mail atmış ki; eline koz geçti bu sefer beni karakola şikayet edersin..Vallahi de billahi bu adamın artık beyni sulanmış. Hep onunla uğraşmamı istiyor. Adamım! benden uzakta kal da ne halt yersen ye:))
Benim salak eski kocam benden boşandıktan sonra; ha babam şu saçmasapan sitelere girip çıkmaya başlamış..Onun msn sinde kayıtlı olduğumdan mı yoksa kendi özellikle mi benim msn adresimi yazıyor bunu bilemiyorum. Yok arkadaş siteleri, yok abuk sabuk kadınlı kızlı sitelerden bana durmadan beni aramadın hala, hayatım ben senin için burdayım, hadi aç kameranı gibi mailler geliyor..Be adam! be salak herif git kendine başka bir uğraş bul. Etraf zaten karı kız kaynıyor. Bu adam benim üzerime evlendi de boşandı bile..4 sene içinde:)) Vay be! karı bir sene olmadan evi terketti. Ben bu adama 17 sene fazladan dayanmışım. Herif alkolik abi. İçtimi zıkkımı kişilik bozukluğu yaşıyor. Geçenlerde attığı bu sitelerden birine gireyim, allahaşkına nedir bu dedim:(( aman yarabbim! girmez olsaydım..Çıkma da çıkamıyorum..Ama bir tanesi çok eğlenceli..Twoo diye bir yer. Oraya da beni üye yapmış eşoğlusu. Ay ama profilime baktı dimi adam:)) anında engelliyorum bir daha gelemiyor...Bu beni çok eğlendiriyor...Adamın benden sonra evlendiği karılar ha babam bana mesaj atar durur. Bunlardan bu evlenip boşanan iyice salak. Karı bana herif hakkında yazmadığını bırakmamış..17 sene yaşadığım adam meğer tecavüzcu sapıkmış. Bunu kadın bana yazmış..Allahım koptum gülmekten. Bir de bana siz tencere kapak birbirinizi iyi bulmuşsunuz, ben yeni boyfriend le mutluyum demesin mi? Yavrum sizin gibilere adam çok. Ne var yani. Birinin altından kalkar, birinin altına yatarsınız. Tencere kapak demişken; aman allah korusun beni bu adamdan..Herif hala onu mahkemelere şikayet edeyim diye uğraşıyor..Birlikte ortak olduğumuz bir villa vardı. Karıya para yedirecem diye g.. sıkışmış. Hakkını bana sattı. Daha doğrusu oğlumuzun hakkını parayla aldım şerefsizden. Çünkü oğlumuzun üstüne yapmadı o evi. Yalvardım gel oğlumuzun üstüne yapalım dedim. Bana söylediği; yemezler canım olmuştu. Sonunda ne oldu? Belki maddi anlamda çok sıkışacağım. Ama seni satın aldım oğlum ben.....
Neyse ben kilitleri değiştirmiştim. Herif gitmiş eve girmek istemiş. Baktı giremiyor camdan zorla evime girmiş. Be salak! Ne arıyorsun benim evimde. Ondan sonra da bana mail atmış ki; eline koz geçti bu sefer beni karakola şikayet edersin..Vallahi de billahi bu adamın artık beyni sulanmış. Hep onunla uğraşmamı istiyor. Adamım! benden uzakta kal da ne halt yersen ye:))
RUPOFOBİ :(((((
Fobi adıyla bilinen korkulara çok kişide rastlanır. Korku krizleri, baş dönmesi, mide bulantısı, terleme, çarpıntı şeklinde kendini gösterir. Birçok kişi bu korkusunun sebepsiz olduğunu bile bile ondan kurtulamaz.Bu fobilerden biri de rupofobi dir. Çok yaygın olan rupofobi de insanlar, başkalarının ellerini sıkmaktan çekinirler, çoğu zaman evlerinden başka yerde tuvalete bile girmek istemezler. İnanın öyle kötüdür ki bu rahatsızlık. Rahmetli benim babam da bir ara buna tutuldu. Onu iyileştiren kişi ise rahmetli Yıldırım Aktuna idi. Babam kimseye elini vermiyordu. Annem üstbaş yıkamaktan, rahmetli babam ise elini sürekli yıkamaktan bıkmıştı..Bence her rahatsızlığın kendine göre sıkıntısı var..Allah kimseye vermesin...
Fobi adıyla bilinen korkulara çok kişide rastlanır. Korku krizleri, baş dönmesi, mide bulantısı, terleme, çarpıntı şeklinde kendini gösterir. Birçok kişi bu korkusunun sebepsiz olduğunu bile bile ondan kurtulamaz.Bu fobilerden biri de rupofobi dir. Çok yaygın olan rupofobi de insanlar, başkalarının ellerini sıkmaktan çekinirler, çoğu zaman evlerinden başka yerde tuvalete bile girmek istemezler. İnanın öyle kötüdür ki bu rahatsızlık. Rahmetli benim babam da bir ara buna tutuldu. Onu iyileştiren kişi ise rahmetli Yıldırım Aktuna idi. Babam kimseye elini vermiyordu. Annem üstbaş yıkamaktan, rahmetli babam ise elini sürekli yıkamaktan bıkmıştı..Bence her rahatsızlığın kendine göre sıkıntısı var..Allah kimseye vermesin...
Huzurluyum bu aralar gelmeyin üstüme,
Hiç olmadığım kadar da mutlu..
Sebebi yok belki de yokluktan bendeki bu haller..
Gamsızlıktan, umursamamazlıktan....
Her ne sebep olursa olsun; önemli olan huzursa eğer,
Öyleyim işte...
Gelmeyin üstüme:))
Hani derler ya; üfle gitsin..
Aynısını yaptım bende; üfledim gitti.
Hiç olmadığım kadar da mutlu..
Sebebi yok belki de yokluktan bendeki bu haller..
Gamsızlıktan, umursamamazlıktan....
Her ne sebep olursa olsun; önemli olan huzursa eğer,
Öyleyim işte...
Gelmeyin üstüme:))
Hani derler ya; üfle gitsin..
Aynısını yaptım bende; üfledim gitti.
Konu tacizmiş..Kaçırmışım bunu ben..Ama ben de birşeyler yazmak istiyorum..Taciz her dönem vardı. Olur da..80 li yıllarda münübüs ya da otobüsle sabah işe gidiyorsunuz. Mutlaka bir manyak olurdu o otobüs ya da münübüste. Ne kavgalarım, ne tartışmalarım olmuştur benim. Ben bir de sesi çıkmayan kişilere yardımcı oluyordum. Ne yazık ki; çoğu erkek milletimizin içinde var bu. İlle bir kadın ya da kıza dokunacak, onu sıkıştıracak..O kadar manyak olurdu ki..Ben şu aralar bilemiyorum bunları. Artık emekliyim ama illa ki vardır yine böyle manyaklar otobüs ya da münübüste; mutlaka sapıklıklarına devam ediyordur. Bazı kadınlar adam nerdeyse üstüne çıkacak kadar olurdu sesi çıkmazdı. Ben bu olaylara şaşar kalırdım.
Bence kızlarımız ya da kadınlarımızın bu gibi durumlarda sesi çıksın..Anında tepki göstersin. Kaçtıkça üstüne gelir böyle manyaklar.
Bence kızlarımız ya da kadınlarımızın bu gibi durumlarda sesi çıksın..Anında tepki göstersin. Kaçtıkça üstüne gelir böyle manyaklar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)