8 Eylül 2015 Salı

Oynarım tebeya :))) 
İnsan kendini beğenmezse, çatlar, ölür diye bir söz vardır ama bunun da kararını bilmek gerekmiyor mu? Biraz bende de var sanırım. Ama benimki kötü birşey değil bence. Gerçekten güzel oynarım. Ha güzel oynayananı da izlemeye bayılırım. Bu konuda kendimi beğenmeden geçemeyeceğim. Hele geçenlerde hastanede yaşadığım olaydan sonra...Demek ki; insanlar oynayan kişileri gerçekten seviyor (benim gibi). Hastanede sıramızı beklerken; önümdeki bayanın adı da Zeynep miş. Zeynep denilince ikimiz birden hareketlendik. Ama soyadı söylenince ben geri durdum. O arada oldukça şık, bakımlı bir bayanın bana seslendiğini duydum. Demek ki oyuncu Zeynep değilmiş diye. Döndüm anlamadım dedim. Ama kadını görseniz tam bir Cumhuriyet hanımı. Bana dedi ki; ben senin oynamanı hiç unutamam. Şaşırmıştım. Ne zaman dediğimde bana biraz hatırlatması gerekti açıkçası. Kadının hafızasına hayran kalmıştım. Bana 7-8 sene önceki bir vakıf yemeğinden bahsediyordu. Yemekte Tekirdağ ın ileri gelenlerinin hanımlarıda dahil yaklaşık 500-600 tane sadece hanım vardı. Orada 40 yaş altı ve 40 yaş üstü oryantal yarışması yapmışlardı. Bende aslında 40 yaş üzeri olmama rağmen yanlışlıkla 40 yaş altı yarışmacıların arasına girmişim. O zaman birde çok zayıftım. Minyon olduğumdan da arada kaynadım demek ki:)) Neyse herkes oynadı bir güzel. İyiki de 40 yaş üzeri yarışanların arasına girmemişim. Onlara çalan havalar hani anne havaları deriz ya öyle. Sonuçta ben orada 1.olmuştum. Ve de galiba sayın valimizin eşiydi. Altın takmıştı. Bu konuda gerçekten megalomanım sanırım. Aslında megalomanın bir anlamıda ruh hastalığı ama bende bu yok..%100 tescilliyim bu konuda. Çünkü eski eşim nafaka vermemek için bana şizofreni davası açmıştı. Ben bunu hem burada hem o meşhur akıl hastanesinde kanıtlamış bulunuyorum. O yüzden de oynamak konusunda gerçekten de kendimi beğeniyorummmmmmmm:)))))
eski kocam geldi aklıma gene..gerçi hiç aklımdan çıkmıyor ki :)))) tam 3,5 sene oğluyla arasını yapmak için uğraştım..ne zaman ki her haftasonu gelip oğlunu görmeye başladı..hani şıllık cinsinden karılar olur ya işte o cins bir sürtük yaz geldi ya gene ortaya çıktı ve adam gene sürtüğü gezdireceğim diye oğluna gelmez oldu..ama ehliyet kurs ücretini ödedi ya..önemli olan bu ona göre..öküzzzzzzzzzzz öküzsün sen öküz..hayvansın oğlum..adam anasından sevgi görmemiş ki oğluna sevgi versin :(( yabani domuz
biyolojik olarak bir sorunu yoksa eğer; her erkek çocuk sahibi olabilir ammaaaaaaaaaa her erkek baba olamaz..baba var babacık var..bize de babacık olanı düştü yazık ki...ama şunu unutmayın ilahi adalet günü gelince herkesin ödülünü verir....
küçük bir kızken düşünürsün geleceğini,
hayatın sana sunacağı iyilikleri, kötülükleri,
bir yandan çeyiz hazırlığı, bir yandan gelenleri,
acaba hangisine karar versem dersin düşünürsün evliliği.

bir kadının yalnızlığı...

bir anda hayatımın aşkı dersin karar verirsin ona,
hele bir de bir iki güzel laf ettimi sana,
sanırsın ki cennet ayaklarında altında,
yok be canım bunlar gelip geçici, haberin ola!

evlenirsin, ilk iki senen geçer güle oynaya,
çocuğun olduktan sonraki yaşamın artık hep boşa,
bir yandan çalış bir yandan ev bark koca bir yanda kala,
belki de ihmal edersin onu bilmeden ara sırada.

bir anda başlar evde gerginlikler, kavgalar.
tüm yaşamını bir anda ümitsizlik kaplar,
seviyorum ailemi diye katlanırsın da ya laflar,
bunun da bir taşma sınırı var dersin olay patlar.

ayrılırsın, yaparım dersin tek başıma,
kolay mı sanırsın bir kadının kalmasını yalnız başına,
etraf aç canavarlar gibi üşüşür etrafına,
sende bizdensin derler bilmediğim anlamda.

geçenlerde yine bana geldiler oturmaya,
başladılar dulluğun keyfinden konuşmaya,
kibarca söyledim bir daha gelmeyin bana.
hiç kimseyi görmem, daha iyi gelir bana.
 
Sen Benim Alışkanlığımsın !!
Aslında hayat seni de beni de sınadı bence.
İkimiz de bu çarkın içinde döneledik durduk.
Yorulduk, çaresiz kaldık.
Sonunda ne kazanan sendin ne de ben!
Bir yerde tükendik, bittik.
Kimin kazandığı ise o kadar belli ki..
Etrafımızdakiler, bizi çekemeyenler,
Kıskananlar..
Mutlu oldular, arkamızdan konuştular hep!
Oysa her zaman göz gözeydik, birlikteydik.
Sen ve ben ruh ikiziydik.
Ayrılmak nedir bilmezdik.
Son sevdam derdin bana gülerdim bense:)
En çok komikliğini severdim deli adam ben senin.
Ve beni sevmeni..
Benden sonra kaç kişiyle oldun bilmiyorum..
Peki mutlu oldun mu? Hayır!
Ayrıldın her birinden teker teker..
Sende savruluyorsun şimdi ne yaptığını bilmeden.
Ama ben bekledim ve bekleyeceğim seni..
Çünkü bu bendeki sana olan delice tutku ve alışkanlık...
Altın Topum !!

Eski bir öykü vardır ya hani!
Padişahın aradığı evdeki altın top misali,
Evimin altın topusun sen de benim çocuğumsun!
Güneşim, neşem, mutluluk kaynağımsın.

Olmasın! ne yazar? hanlarım, saraylarım,
Evdeki altın topum yeter bana o benim yarım.
Allah herkese versin minicik bir altın top.
Yaşatsın bu mutluluğu tüm yaşamayanlara.
 
60 yaşında da olsan annenin gözünde çocuksun....

Çocuğunuz mu var, derdiniz var sözü, hiç de boşuna söylenmiş değildir. Her tecrübeli anne baba bunu bilir. Her genç anne baba da er ya da geç bunu öğrenecektir. Evladınızın doğumdan sonra kollarınızın arasına emanet edildiği andan başlayıp, ilk çocukluk yılları, okul çağı, ilk gençlik dönemiyle devam eden yıllar, sizin için hep yeni sorunlar, yeni ve bilmediğiniz dertler, yeni korkular ve heyecanlarla dolu olarak geçecektir. Hatta zaman zaman ah, keşke hiç büyümeseydi de, beşiğindeki gibi kalsaydı! diye düşündüğünüz bile olacaktır (tıpkı şu an benim düşündüğüm gibi..büyüdükçe herşey büyüyor). Hatta onları yetiştirip büyüttükten sonra, kızınız varsa damada, oğlunuz varsa geline verseniz ve ayrı eve çıktıklarına tanık bile olsanız, yine dertlerinin bitmediğini göreceksiniz.
Bunu neden yazdım biliyor musunuz? Bulunduğum mahallede yaşlı bir teyzecik var. Oğluyla birlikte yaşıyor. Oğlu 61 yaşında. Teyze 79. O evlat ona ne kadar çile varsa çektirdiği halde yine de o evladının peşinde dolanıp duruyor. Canım benim ya..Onun o hali içimi öyle sızlatıyor ki..Hele napim kızım evladım o benim demelerin yok mu?..ah teyzecim ahh..Allah yardımcın olsun..
 
Ayşe Teyzenin Hikayesi...

o bizim mahallenin ayşe teyzesi. nasıl da tatlısın sen ayşe teyze. bir o kadar da ne kadar bahtsız bir insansın.
ayşe teyze, ilk evliliğini yaptığında daha 16 sında gencecik bir kızmış. o kadar güzelmiş ki, yolda yürürken bir bakan dönüp tekrar bakarmış. fakat ya yazısı....
ayşe teyzenin 3 erkek evladı olur. üçüncü çocuğunun doğumundan ne yazık ki 6 ay sonra eşini trafik kazasında kaybeder. o zamanlar daha 26 yaşındadır ayşe teyzecik. 3 tane çocuk, gencecik bir kadın. bir müddet direnmiş. çalışmış. "evlenmeyeceğim, çocuklarıma ben bakarım" demiş. ama nereye kadar?
aile baskısı, mahalle baskısı derken ikinci evliliğini yapar. evlendiği kişi kendisinden tam 28 yaş büyüktür. neredeyse babası yaşında. kader işte...
evlendiği kişi iyi bir insandır. evlatlarını hiçbir zaman horlamaz. onlara bakar, büyütürler. muzaffer amca çalışkandır. evine kadar alır ve aldığı gün ayşe teyzenin üstüne yapar evi. (iyi ki de yapmış)
muzaffer amca evini de aldıktan ne yazik kı 2 sene sonra hastalanır. ayşe teyze onu tam 1,5 sene bakar, tıpkı çocuğu gibi. ama ölür gider işte. ayşe teyze 3 evladıyla yine yalnızdır, yine çaresizdir. en azından artık bir evim var diyebiliyordur. bir de muzaffer amcadan kalan emekli maaşı. 
nasıl olsa çocuklarda büyümüştür artık. kendisine yardım edeceklerdir diye düşünüyordur. (artık böyle şeyler hayal oldu be ayşe teyzeciğim)
en büyük oğlu orhan, yabancı uyruklu bir kadına tutulur ve evlenir onunla. ilk önce o terkeder annesini. bir daha da uğramaz. bayramlar da bile. sonra onur, komşusunun yeğenine aşık olur. o da evlenir. o da uzaklaşır annesinden. 
ayşe teyze, "yok yok, orhun beni bırakmaz" diye düşünüp kendini avutuyordur. ya orhun ne düşünüyordur? be ayşe teyzeciğim.
orhun bir müddet annesiyle yaşar. ama artık o da evlenmek istemektedir. çıktığı, birlikte olduğu kız onu bir an önce evlenmek için zorlamaya başlamıştır. ve o da kararını verir. o da evlenir. ayşe teyze mutludur. gelini onunla oturmayı kabul etmiştir. orhun ve karısı yaklaşık 3 sene oturur ayşe teyzeyle. ne yazık ki 3 senenin sonunda orhun da annesinden ayrı yaşamak ister. evlerini ayırırlar. ayşe teyze yıkılır. yapayalnızdır artık. oysa o evlatlar uğruna nelere boyun eğmişti. allahtan kendinden yaşlı da olsa, iyi bir insanla evlenmişti. ama böyle olacağını, hayatta bu sefer evlatsız, yapayalnız kalacağını bilemezdi ki..
annem geçenlerde ayşe teyzenin yanına gitti. nasıl diye bakmaya. ayşe teyze annemin belki 50 senelik arkadaşı. ayşe teyze çökmüş, ayşe teyze hep ağlıyormuş. ah be orhan ağbi sen bari diğer çocuklarından daha aklı başındaydın. ne olur, gelseniz. arada ayşe teyzeyi dolaşsanız. bir paket şeker, bir paket çay alsanız. ne var yani?gerçekten de orhan ağbi diğer çocuklar içinde aslında en ılımlısıydı. 
annem çok üzülmüş. bana geldi anlattı. çok üzüldüm. ayşe teyzeyi o kadar severim ki. ben bile istanbul dışında oturduğum halde arasıra da olsa ayşe teyzeyi arar hal hatırını sorarım. ya o hayırsız evlatlar. lafım sizlere. keşke bu yazımı okusanız. keşke biraz insafa gelseniz. herşey karı demek değil. bir de sizi doğuran, size hayatını feda eden insan var. unuttuysanız söyleyeyim; Ayşe Teyze...yani anneniz beyler.
hele anneme söylediği şey; "sabriyeciğim ne olur bari torunlarımdan biri gelse" ah be bu beni kahretti. nasıl böyle olabiliyorsunuz ya! nasıl bu kadar gaddarlaştınız. yazıklar olsun size!
allah herkese hayırlı evlatlar nasip etsin.

1 Eylül 2015 Salı

biz kadınların şişmanlık korkusu :((
yoo, gülmeyin. bu iş şimdilerde komik olmaktan çıktı. uzmanlar, "şişmanlık korkusu toplumda neredeyse bir hastalık halini aldı." diyorlar ve özellikle "anorexia nervosa" vakalarının arttığını belirtiyorlar. bu garip isimli hastalık, özellikle genç kızlarda rastlanan bir ruhsal bozukluk. aynaya bakıp 45 kiloluk bedenlerini "şişman" buluyor ve kendilerini açlığa mahkum ediyorlar. uzmanlara göre, bunun altında dişiliğin inkarı yatıyor ama, gelin de bunu bir yetmiş beş boy ve elli kiloya rağmen, "ağzıma bir şeker atarsam, vicdan azapları içinde kıvranıyorum" diyen, lise öğrencisi genç hanıma anlatın!
şu da bir gerçek ki, toplumda şişmanlık, yaşlılığı çağrıştırıyor, şişman bir kadının seksi olamayacağı düşünülüyor. bakın bir kadın yazar ne demiş: "bir kadına 18 le 35 yaş arasında iyi bir vücut, 35 le 55 yaş arasında iyi bir şahsiyet, 55 ten sonra ise yüklü bir banka hesabı gerek!" bu arada gazeteler, dergiler de işin üstüne üstüne gidiyor tabii. moda "sıska" mankenler üzerinde sunuluyor, kreasyonlar çoğunlukla zayıf kadınları süslemeye çalışıyor. ne var ki, pek çok erkek hala "elini attı mı, kemik sesi vermeyecek" bir vücut aradığını itiraf ediyor, o da işin ayrı yanı. kısacası diyeceğim o ki, aşırı kiloluysanız, elinizden geleni yapın. ama sülün gibi vücudunuz varsa, kendinizi havuca adamayın. kilolar üzerinde harcadığınız enerjiyi başka alanlara yöneltin, yaşamın kalori hesabından ibaret olmadığını kavramaya çalışın.
böyle yazdığıma da bakmayın ben de şu aralar salona gitmekte ve kalorime dikkat etmekteyim. ama bu sayede de iki ayda 11 kilo verdiş bulunmaktayım. hatta 12 kiloya doğru gidiyor. yine de en güzeli bence zayıf kalabilmek. ama işin tuhafı da beni gören ille de eski kilon diyor. bu nasıl iş anlamadım. yani kilo bana yakışıyormuş. yahu kilo kime yakışır? bence beni kıskanıyorlar dermişim.
 
hayvanları çok seven biriyim ben. onların karnını doyurmadan yemeğe oturmazdım.
o zaman 2 tane köpeğimiz vardı. eşime dedim ki;
hadi gel! hayvan barınağından bir köpek daha alalım dedim ve gittik.
canlarım ya o kadar çoklar ki.. o kadar ilgi istiyorlar ki.. ve o kadar küçükler ki....
sözümona yemek atmışlar önlerine. hani derler ya köpeğin önüne atar gibi resmen o şekilde.
o ne manzaraydı allahım. hayvanlar birbirini paralıyor. içim parçalanmıştı.
sanki hepsi beni al diyordu. ama hepinizi birden alamazdım ki.
o tel örgülere yapışmalarını görmeliydiniz. derken en arkalarda kendini hiç de paralamayan, sesi çıkmayan, sadece bana; sanki beni al, der gibi onu gördüm. boynunu bükmüş öyle bakıyordu.
onu diye işaret ettim ve getirdiler.
allahım nasıl pisti. nasıl kokuyordu. o ise öyle bir sokulmuştu ki bana. küçücüktü. eve geldik. güzelce yıkadık. misler gibi olmuştu. adını rocky koymuştuk. şu anda 3 yaşında. ama ben onu yaklaşık 6 aydır göremiyorum ve özlüyorum.
 
Ağaç Dikmenin Önemi :))
herşey birkaç saat içinde olup bitti. 
önce bir yağmur boşandı. sonra da dağlardan köye yaman bir sel geldi. önüne ne çıktıysa alıp götürdü. evlerle birlikte bütün eşyalar da selle gitti.
bunun üzerine köylüler toplandı.
hepsi:
-bu böyle olmaz, dediler. bu iş böyle gitmez. bu bizim köy bahtsız bir köy çünkü iki dağ arasında. yağmur boşanıp da sel indimi her şeyimizi sele veriyoruz. bir şey yapmamız gerek.
bir genç:
-alıp başımızı gidelim, dedi. büyük şehirlere gidelim. oralarda iş mi yok? iş bulur çalışırız.
bir ihtiyar:
-olmaz öyle şey, dedi. evden, yurttan ayrılmak kolay değil herkes bırakır giderse köy kime kalacak? şu güzel dağ, şu güzel tepeler, şu bahçeler ne olacak? bu köyü bırakamayız. başka yerlere gidemeyiz.
bir başka genç:
-her yıl sel geliyor, dedi. emeklerimiz boşa gidiyor. insan nerede olsa çalışır, nerede olsa karnını doyurur.
ihtiyar adam kızdı:
-sen ne diyorsun oğul? senin dediğin insanoğluna yakışmaz. köyde kalacak, hep birlikte sele karşı savaşacağız. bize bu yakışır.
köylüler arasında en yaşlısı koca hasan dı. koca hasan dedi ki:
-bundan yıllarca önce bu köyde, sel nedir kimse bilmezdi. ama o zamanlar köy böyle değildi. dağlar, bayırlar, tepeler hep ormandı. her yan yeşillik içindeydi. daha sonra o kesti bu kesti, yavaş yavaş orman tükendi. dağlar, tepeler, bayırlar kelleşti. böylece olanlar bize oldu. artık yağmur yağdı mı ardından da sel geliyor.
şimdi yapacağımız bir iş var. köyü ağaçlandıracağız. dağlara, tepelere, bayırlara bol bol ağaç dikeceğiz. başka çaremiz yok.
koca hasan sustu. herkes ona hak verdi. ertesi gün, bütün köylü ağaç dikmeye başladı.
ne olursunuz ağaç dikmeye devam edelim. bir fidan binlerce nefes demek.
 
kadın kocasına sordu:
-sevgilim, ben 50-60 yaşına gelip de aksi bir ihtiyar olunca gene beni eskisi kadar sevecek misin?
kocası biraz düşündükten sonra yanıtladı:
-sen hiçbir zaman 50-60 yaşına gelmeyeceğine göre, aksi bir ihtiyar olman mümkün değil...kaç yıldır 29 yaşından yukarı çıkmadın.
 
Ellerimi aldım artık şakaklarımdan
Düşünmüyorum..
Artık küllüklerde dolmayacak sigara izmaritleriyle,
Bizim mahalleliler de rahatlayacak :))
İçip içip de ağlamaklı çığlıklarımı atmayacağım..
İsyan edip gecelere de..
Sokak lambalarını kırmayacağım.
Pervasız karanlıklarda yıldızlara; 
Sen! diye ellerimi uzatmayacağım...
Ve...göreceksin seni unutuyorum...
Unutacağım!
Kimbilir belki de ömrümce..
Hiç mi hiç sevmeyeceğim...